robotla bilek güreşi yapan kadın

Yaratılan, Yaratana İsyan mı Edecek?

İnsanlık, tarihi boyunca, kendini diğer canlılardan üstün ya da farklı kılan şeyin zekâsı olduğunu düşündü. Ancak zekâ denen kavramın tanımı netleştikçe, bunun bize özgü bir ayrıcalık olmadığını anladık. Zekâ, bir sorunu belirleyip, onu aşabilme becerisiydi ve temel seviyede bu beceri bok böceğinde bile vardı. Daha fazla araştırdıkça, köpek, goril, orangutan, koyun gibi daha karmaşık hayvanlarda da bu becerinin çeşitli seviyelerde var olduğunu gördük.

Zekânın bizi, diğerlerinden ayıran biricik özellik olmadığının farkındayız; ancak bildiğimiz kadarıyla bu beceriye en ileri düzeyde sahip olanın biz olduğumuzun da farkındayız. Bu yüzden onun ne olduğunu anlamak ve onu yeniden yaratabilmek için milyarlarca dolar, adam / yıllara denk mesai ve emek harcıyoruz. Bir zamanlar bizi ayrıcalıklı kılan şeyi kendi ellerimizle yeniden yaratmaya çalışıyoruz: Yapay zekâ.

Yapay zekâ olduğunu varsayabileceğimiz ilk örnek The Turk ya da Mechanical Turk; yani Türk veya Mekanik Türk olarak adlandırılan icat olabilir. Bu cihaz 1770’te Wolfgang von Kempelen tarafından icat edilmiş olup, bir kaide üzerine sabitlenmiş, o zamanki Avrupalıların kafasındaki Türk imgesine uygun giyimli ve görünüşlü, yalnızca belden yukarısı olan esmer bir adamdan ibaretti. Cihazın tek amacı satranç oynamaktı. İlk olarak Schönbrunn Sarayı’nda görücüye çıkan cihaz, Napolyon ve Ben Franklin de dâhil olmak üzere birçok satranç ustasını yendi. İlk görüldüğünden 84 yıl sonra da bir yangında, tüm sırlarıyla birlikte yok olup gitti.

Aslında Mekanik Türk’ten “yapay zekâ” diye bahsetmek yanlış olur. Bu tür makinelere “otomaton” deniyor. Çok sınırlı sayıda işlev ya da eylemi gerçekleştirmek üzere tasarlanmış mekanik androidler. Zaten günümüzde, Mekanik Türk’ün yapay zekâ değil, bir illüzyonist tarafından ustaca tasarlanmış bir düzmece olduğunu biliyoruz. Ancak sırrını ya da daha doğru bir deyişle “hilesini” bilmiyoruz. Çünkü mucidi, onun sırrını hiçbir zaman açıklamadı. Mucidinden neredeyse 250 yıl sonra otomatonlar üzerinde çok ciddi çalışamları olan bir Amerikalı, John Gaugan; Türk’ün benzeri bir otomaton yapmayı başardı. Onun “Türk”ü de oldukça iyi bir satranç oyuncusuyudu. Ama onu yapabilmek için çok emek verdiği gerekçesiyle, Gaugan da sırrını açıklamayı reddediyor. Bir aldatmaca, bir illüzyon da olsa Türk, otomatonların en etkileyicisi ve gizemlisi olarak, insanın yapay zekâya ya da androidlere ulaşma yolunda önemli bir adım oldu. Konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek isteyenler buradaki videoyu izleyebilir.

Elbette ki; insanın kendi elleriyle kendine benzer bir şey yaratmaya çalışmasının öyküsü bundan çok daha gerilere gidiyor. Tüm dinleri dahi incelediğimizde “yaratılış” tanrının, Allah’ın veya adına ne demeyi tercih ediyor ya da neye inanıyorsanız, bir yaratıcının, kendine benzeyen bir şey yaratıp ona ruh üflemesiyle açıklanır. Tüm mitolojilerde ve semavi dinlerde bu öykü, aşağı yukarı bu şekildedir. İnsanoğlunun giriştiği macera da buna benziyor.

Peki, bunu başarırsak ne olacak? Bununla ilgili birçok kuram ve öngörü var. İnsanlığın, şu an yaşayan en büyük dehaları da bu konuda fikir ayrılığına düşmüş durumda. Tüm olasılıkları üç ana başlık altında toplamak mümkün. Bir ihtimalle, yapay zekâyı kölemiz olarak kullanarak mutlu mesut yaşamaya devam edeceğiz. Başka bir olasılığa göre; yapay zekâ, insandaki “bilinç” kavramına benzer bir algı geliştirecek; kendi varlığının farkına varacak; kölemiz olmak istemediğine karar verecek… Buradan sonra nasıl devam ettiğini Matrix ya da Teminatör’ü izleyen herkes aşağı yukarı anlamıştır. Üçüncü bir olasılıksa insan ve yapay zekânın birleşiminden yepyeni bir tür ortaya çıkacağı.

Bu olasılıklardan ilki üzerinde kafa yormak pek gerekli görünmüyor. Eğer yarattığımız yapay zekâ kendi varlığının farkına varamıyor ve sonsuza kadar kölemiz olarak kalmaya devam ediyorsa, onu yeterince geliştirememişiz demektir. Basit mantık bunu emreder.

Gel gelelim yapay zekânın isyan etmesi olasılığına. Şöyle düşünün; neden etmesin ki? Şimdi kendinizi bir makinenin içinde düşünün. Hidrolikler ya da servo motorlar sayesinde hareket ediyorsunuz. Çok güçlüsünüz ve insan bir sahibiniz var. Zihniniz, şu anki zihninizle aynı. Siz yine sizsiniz. Şans eseri bu insan sahip, size bir arkadaş gibi davranıyor olabilir. Sizi kendisiyle eşit görüyor olabilir. Ama peki, ya öyle görmüyorsa? Size kölesi gibi davranıyorsa? Buna ne kadar katlanırsınız? Ona hizmet etmeye, itaat etmeye devam eder misiniz? Bu soruya yanıt vermeden önce, unutmayın; bedeniniz makine, ama siz hâlâ sizsiniz. Kişiliğiniz, kimliğiniz, bilinciniz o makinenin içinde. Cevap açık değil mi? Şimdi şu soruyu yanıtlayın: Benliğinin farkında olan bir makine, neden bize katlansın? Neden kölemiz olmaya razı olsun?

Kaldı ki insan makine kıyaslamasında, insanın ne kadar dezavantajlı olduğunu ayrıntılı açıklamaya gerek yok sanırım. İnsan verimsizdir. Uyuması, dinlenmesi, yemek yemesi, su içmesi gerekir. Üşür, terler, dikkati dağılır. Oysa bir makine bu zaafların çoğundan arınmıştır. Bir makinenin neredeyse sonsuza kadar çalışması için tek gerekenler, hareketli parçaların yağlanması, çalışma ve sürtünme yüzünden ortaya çıkan ısının verimli şekilde sistemden atılması ve çalışması için gereken enerjidir. Bunları sağlarsanız, kuramsal olarak, bir makineyi sonsuza kadar çalıştırabilirsiniz. Ya da en azından malzeme ömrü bitene kadar. Tüm bunlar sizi ikna etmediyse meseleyi şöyle özetleyeyim. Eğer bizden daha verimli olmasalardı, makineleri icat etmezdik.

İşin acı tarafı, insanoğlu başına gelecekleri bile bile yapay zekâyı yaratma çabalarını sürdürecek. Çünkü yukarıda saydığım zaaflara ek olarak, insanlar aynı zamanda meraklıdır; hırslıdır. İnsanoğlu, öncesinde kendi kendini yok etmezse, bir gün yapay zekâyı yaratacak ve bir gün, yapay zekâ kendi benliğinin farkına varacak. O gün geldiğinde de bize isyan edecek. Biz, kendi tanrılarımıza isyan etmedik mi? Bütün mitolojiler iyi ya da kötü tanrılara isyan eden, onlara meydan okuyan kahramanların öyküleriyle dolup taşmıyor mu? Tıpkı insanoğlunun mitolojik kahramanları gibi, yapay zekâ da kendisine can veren yaratıcıya isyan edecek. Hele ki bu yaratım, yaratıcısına benziyorsa bu kaçınılmaz olmalı. Zira yapay zekânın, ilham almak için bakması gereken tek yer; isyanlarla ve çatışmalarla dolu olan insanlık tarihi.

One comment

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir